16 Haziran 2012 Cumartesi

saat 23. telefonum çalıyor. saatlerdir çalmıyordu. açamadım. yanımda Ç. vardı. utandım. gizlice meşgule verdim. bir on dk sonra Ç. dayanamadı sordu "T. aramadı seni". bilmiyor ki o aramıyor. merak etmiyor mu ki hiç ya da konuşmak istemiyor mu? ama unuttuğum bir şey var "o böyle." mutlaka bunu yapmasının da sebebi var. ama empati yapmaktan usandım. o aradı. tatlı tatlı konuştu. ben yine gıpta ettim. şimdi eğer burayı okursa yine söyleyecek. beni ne yapsam beğenmiyor diye. "ne yapayım?" diyor ya hep. arasın mesela. üzüntümü, kızgınlığımı gördüğünde beni rahatlatsın. ya da bilmiyorum ne yapar. çok üzgünüm. :(
bu akşam tekrar konuşuldu. giderek daha az konuşuluyor. duramıyorlar yine de sormadan. hep geçiştiriyorum. sonra biri dedi "çok sabırlısın." öyleyim değil mi?
niye bu kadar beyaz yalan söylüyorum ki? çünkü buna sadece ben sahip çıkıyorum. o kenarda öylece duruyor. söylesem işin aslını ne olacak ki? o ortada değil. yalnızca ben varım.

ağlamamak için zor duruyorum. dayanma gücüm azalıyor.

11 Haziran 2012 Pazartesi

zaman içinde sevdicekten kız arkadaşlığa terfi ettim.

ben abartıyorum ya,
her yalnız kaldığımda ağlıyorum.

ben yok yere üzülüyorum ya, 
ellerimdeki yaraların çıkmasına mani olamıyorum.

9 Haziran 2012 Cumartesi

sana çok ihtiyacım oldu son zamanlarda. kimseye kimseye anlatamadığım şeyler oldu. haa! şu anda da anlatacağımı sanma sakın.

halet-i ruhiyemin sözlerini buldum.

bağıra bağıra söyleyelim:

ben o duvarlara çarpa çarpa nasır tuttum
ağlaya ağlaya yosun tuttum

blogumu kurtardım. son yazdığıma bakınca yüzümde aptal bir gülümseme yerleşti.