30 Kasım 2009 Pazartesi

utanıyorum

e bu kadarını, bu kadar aleni yapmaya utanmıyor musun diyorum N.'ye.

bence utanmıyor. çünkü bu süreklilik kazanmaya başladı. bu kadar aptal mı duruyorum peki? ya da neden hala sürüyor ki bu arkadaşlık?

başlıyorum...
............................
bir saat önce N telefon açtı.
ben baş sağlığına gidicem beşiktaş'a. ama sadece 10 dk görüşücem. sonra da çıkıp sence dolaşırız. hava da güzel hem değişiklik olur. seni de çok özledim yaaa valla.
bir N klasiğiydi bu. elbette gelemeyeceğimi söyledim. Ç. gelecekti bize bugün.
olsun onu da ararız. ben ararım hatta. hadi nooolur.
bu yaptığın çok ayıp. yalnız gitmek istemiyorsun diye beni kullanıyorsun dedim.
hayır seni çok özledim.

artık kızmaya başlamıştım iyice. bakıcam dedim. hala ağzını yaya yaya gelmemi istiyordu. gitmedim. haber vericem dedim. mesaj atıp gelemeyeceğimi söyledim. ardından aradı.

özlediysen sen gel bize dönüşte. görüşmüş oluruz.
yok gelemem. annem geç kalma dedi.
e ben gelsem gezmeyecek miydik?
gezecektik. anlamıyor musun beni?
sen beni anlamıyorsun. zaten zaman kaybetmeyecek miydin. gel işte bize dönüşte.
ha yok. ben gidip gelirken biraz vakit geçiririz demiştim.
..........................
e bu da onun itirafı oluyor. daha devam etmeye gerek yoktu. bari özlem, sevgi gibi daha kutsallık atfettiğimiz kelimeleri kullanma. çok utanıyorum. gerçekten ben çok utanıyorum.

28 Kasım 2009 Cumartesi

yine aşk, yine aşk

 levent yüksel'e sertab erener için bir takım sorular sormuşlardı bir röportajında. o da "en çok sertab'ın evde bağıra çağıra şarkı söylemesini özledim." demişti. nasıl hayran kalmıştım.

sertab erener ise "ve o aşk, beni bir şekilde tedavi etti. korkularımdan kurtuldum. o ölü toprağını üzerimden attım, nefes almaya başladım" demiş demir demirkan için. tekrar hayran kaldım.

ne garip bir şey bu aşk. biri diğeri için, diğeri ise bir diğeri için böylesine güzel şeyler söylüyor. ve ben tüm bu aşık olanları çok kıskanıyorum. itiraf ediyorum bu özenme falan değil. en bilindik hali ile kıskanma.

-benim de böylesine aşık olduğum- biri de bana böylesine aşk beslesin istiyorum.

27 Kasım 2009 Cuma

kapalıçarşı izleri

bir aşk nasıl başlar ki?

geçen gün kapalıçarşı dizisini izlerken sordum bu soruyu kendime. birine aşık olduğunun nasıl farkına varırsın ki?  ilk ne zaman kalp çırpınmaya başlar? nasıl açabilirsin ki duygularını kendine... ona? ilk elini tuttuğun an, onu öptüğün an, sarıldığın an? ne bileyim çok değişik şeyler bunlar.

ilk aşık olduğumu farkettiğim anı hatırlıyorum. üzgün gözüküyordu yanına gittiğimde. gidip nedenini sordugumda beklediğimden cok farklı bir yanıt almıştım. "okul bitince onu da görmeyeceğim." dan dan dannnn... yıkıldığım andı. nasıl olurdu lan? yanlış şeye üzülüyorsun falan diye kafasına vuracaktım. işte onun   bu sözleri kulaklarımda çın çın ederken içimde kelebeklerin pır pır diye kanat çırptığını farkettim. ilk böyle farketmiştim. ha ona duygularımı açıyor olmam bayağı zamanımı almıştı. söylediğimde artık ondan umudumu kesmiştim. dizinin sonraki bölümlerinde benim karşılıksız olan aşkım karşılık bulur umuduyla devam etti hayatına. böyle bir şeydi işte.

şimdi ise bir ilişki kuruldu gibi. iki kişi sayesinde yavaş yavaş filizlendi. çok aktif olduğumu düşünmüyorum aslında. başlarında ben ..



kaçtım ben


21 Kasım 2009 Cumartesi

yanlış yerdeyim şu an. şu anda...

bir sahil kenarında taburede oturup, soğuktan yavaş yavaş titreyerek elimdeki çay bardağına sarılarak ısınmaya çalışmalı, bir yandan da bir eflatun ölüm şarkısını dinlemeliydim.

yanlış yerdeyim.

20 Kasım 2009 Cuma

nafile demişti ki bana "çok eğreti bulmuştum. ondan sildim". kızmıştım o zaman. ne de haklıymış.

yorgun. ruhu ve bedeni

sıkıntılı günler geçiriyorum bir süredir. regl oldum tamam da ona bağlı değil bu hallerim. önce başak'la ilgili canımı sıkan şeyler oldu. sonra başka bir şey. iş güç belası falan. şimdi de yine hasta oldum. bugun çok üşüdüm. zaten boğazım iki sabahtır alarmını veriyordu. sonuç halsizlik, üşüme ve burun akıntısı. teftiş geçirecekmişiz bu hafta. bu defa sıkıntılı olacak bence.
başak meselesine gelince beklediğim gibi oldu. bugun nazım'ın dedesinin vefatını haber veren bi mesaj attı. zaten biliyordum. cevaplamadım. ikinci bi mesaj attı gideceğini belirten. bunlar ısınma turları idi. neyse ben de bi cevap yazdım. sonra o bi daha bi daha yazdık birbirimize. tam can alıcı noktaya getirdi ki noktayı... aldırmadım.
ne yapacağımı bilmiyordum. suskun kaldım. yüzüme yine bi tebessüm oturdu. iki sevgili gibiydik. birbirimize sürekli cilve yapan. atışıp atışıp tekrar bir araya geliyorduk. yine geleceğiz biliyorum. fakat bazen konuşurken karşımdakinin canını yakabiliyorum. konuşuyorum ve acıtıyorum  ya hepsi gerçek olanı söylediğimden oluyor. sanki herşeyi en iyi ben görüyormuşum gibi geliyor. en gerçek ben görüyorum.
..............................

 mürekkep balıgının dediği gibi yaş gözümün ucunda duruyor.

ha aktı, ha akacak.

18 Kasım 2009 Çarşamba

yarın için, yasa için



Türkiye'de meslek yasası olmayan tek grup psikologlardır.
yasal haklarımızın korunması adına Ankara'da buluşalım.


22 Kasım 2009 Pazar


Zaman: 14:00 - 17:00

Yer:Toros Sok. Sıhhıye/Ankara Saat:14.00

17 Kasım 2009 Salı

ses ver

sevgili arkadaşlar,
geçenlerde finikülere bisikletimle binerken görevli 2 akbil basmamı istedi. katiyyen basmadım ve ortalığı birbirine kattım.

o gün bu gündür de bisiklete ek ücret isteyen toplu taşıma araçlarına, dolayısıyla belediyeye savaş açtım.
bakın geçen sene bedava bisiklet otoparkı açılışı konuşmasında İSPARK Genel Müdürü Kadir Gurbetci ne demiş: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi trafik sorununu ortadan kaldırmak için her kademede çeşitli yatırımlar yapıyor. Biz de İSPARK olarak küresel ısınmanın gündemde olduğu, doğal dengenin bozulmaya başladığı şu günlerde doğaya hiçbir zararı olmayan bisiklet kullanımını özendirmeye çalışıyoruz. Bu bir nebzede olsa kısa mesafelerde hem trafik açısından hem de bir sosyal sorumluluk olduğunu düşünüyoruz. Bisiklet kullanımını teşvik edici bir çalışma yapmaktan mutluluk duyuyoruz.” (kaynak:ibb.gov.tr arşivi)

ben işe bisikletle gidip gelen bir vatandaşım. şehirhatları vapurları ve dentur gibi motorlarda bisikletim için

ek ücret ödemezken hızlı feribot, istanbul metrosu ve ada vapurunda ek ücret uygulamasına tabi tutuluyorum. söylendiği gibi, bisiklet kullanımını arttırmayı sosyal sorumluluk olarak gören bir belediyenin sınırları içinde yaşıyorsam, bu uygulamanın derhal durdurulması gerekir. bir belediyenin amacının kar etmek değil, halka hizmet olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.

bugün oturup ibb.gov.tr, ido ve istanbul metrosuna e-mailler yazdım. toplu taşıma araçlarında bisiklete ek ücret uygulamasına son vermelerini talep ettim. ayrıca turnikelerde görevliler ücret talep edince "sivil itaatsizlik" formülü uygulayarak "ben bu ücretin ödenmesine karşıyım" diyip ödemeden geçiyorum. tabi çekirge bir sıçrar iki sıçrar.. bir gün başım bir belaya girecek herhalde.

bu konudan siz de rahatsızlık duyuyorsanız lütfen siz de RAHATSIZLIK VERİN! belediyeye, idoya ve istanbul metrosuna şikayette bulunun (sadece "toplu taşıma araçlarında bisklete ek ücret uygulamasına son verin" yazsanız bile yeter) ve turnikelerde problem çıkarın. aklına daha iyi bir yöntem gelen varsa lütfen bana da söylesin.

sevgiler,

aylin


( barışa pedal bisiklet grubu )
.....................................................................

okuyup da ses vermeyenin akbili dıt dıııtlasın

16 Kasım 2009 Pazartesi

herşey bir gün biter

sadece vefaya dayalı dostluklar ne kadar sağlıklıdır bilmiyorum. en azından yetişkin olmaya başlayınca insan tüm ilişkilerini gözden geçirmeye başlıyor. can dostum isimli bir arkadaşım vardı. bir zamanlar içi dolu olan bu can dostluk kavramının şimdi sadece manzarası var.
çünkü arkadaşlık emek ister. her ilişki emek ister. bir de ilişki sürdürmek zordur. yorar insanı. insan verdiğini alamayınca pes eder. yani karşılıksız sevme diye bir sey yoktur. o bizim okuduğumuz şiirlerde vardır. sen elmayı seviyorsun diye elmanın seni sevmesi şart mı? dizesine sadece okurken hak veriyoruz. karşılıksız sevgi masalına inanmak istiyoruz. ama roller bizim olunca bekliyoruz sevsinler diye.
.............
öfkeliyim. arkadaşlığım bitsin istiyorum. çünkü yoruldum.

ben tüm bu düşünceleri bir başkasından da duymaktan çok ürküyorum.


giyilmeyen ama dolaptan da atılmayan giysiler gibi..perde 2..

çok zavallıymışım. 2 yıldır ahmakıslatanın kurtuluşunu kutluyorum. neler yazılmış bana, ne yalanlar, ne iftiralar, ne kötü sözler... neden bunları yaşadım hiç bilmiyorum. bu dram yaptıgım bir seylerin bedeli olmalı. çok büyük bir günah işlemiş olmalıyım. küçükken oruçlu iken börek yemiştim herkesten gizli. b
bugun yine o kadını izledim. cok değil ama az baktım. domuz gribinden bahsediyorlardı. hükümetin getirdiği aşılar, aşıların tehlikeli/tehlikesiz olması, insanların aşıdan korkması/korkmaması üzerine konuşuluyordu.

giyilmeyen ama dolaptan da atılmayan giysiler gibi..perde 1

dün bir arkadaşımın -arkadas mı?- evliliğe ilk adımında bulundum. kız istediler. damat babası meseleyi o kadar güzel bağladı ki beni de istesin istedim. kasıntı bir olay.
kardeşimin dediği gibi "manita olarak kalsak. o zaman herşey çok güzel. kimseyi memnun etmek zorunda değilsin. ikimiz memnun olalım yeter. baktın olmuyor, ayrıl, hooop yenisi gelsin". erkek cinsi olayı böyle algılıyor. zaman zaman hak vermiyor da değilim.
gittiğimde arkadaşım o kadar gergindi ki bana yansıdı. neyin var dediler, bir şey yoktu. Allah'tan herkesin konuşup ettiği bir ortam oldu ki insanlar sıkıntıdan patlamadı. haaa bunlar farkına vardıklarım. genel olarak akşamı mutfakta servis hazırlama ile geçirdim. ve şunu farkettim ki
en son dileğimi söylemiştim. arada yazmış oldugum ama yarıda kestiğim yazılar oldu. en son dün gece yazarken bilgisayarın şarjı bitti. kapandı birazdan onları göndericem. dün gece hariç diğer yazdıklarım ile ilgili fikrim yok.

10 Kasım 2009 Salı

hepi pörtlek

doğum günü dileğimi söylüyorum:

her üç yılda bir yaş atlamak istiyorum.

4 Kasım 2009 Çarşamba

hayalperestiiiim, güzel hayaller içinde, çok gençsiiiiin....

geçen gün birisine maldivlere gidip orda yaşayacağım dedim, inanmadı. sürekli yaşamaya mı dedi. doğruladım. tatil olsa neyse de dedi. fotograflarını gördüm birinin. maldiv adalarındaki balayı fotografları. nasıl özendim anlatamam. balayı geçirmeye değil ama sadece doğasına. nasıl bir yer ya rabbim! mavi, masmaviii hem de. incecik sarı kumlar... tam benlik. okuyucu biliyorum kimin için değil ki diyorsun içinden ama öyle değil işte! (yine o ben herkesten farklıyım moduna aldım kendimi) uzanacaksın bir deniz yatağına, serin serin akşam alacasında... off! rüzgar efil efil eserek serinliğimi tüm vücuduma yayacak. ve yüzümde şu anki gibi aptal bir gülümseme olacak :)
bana inanmıyorlar ya hani -öyle zamanlarım olur, herkesin saçmalıyorsun dediği- görecekler. gidip kafamı dinleyeceğim. kulağımda en sevdiğim şarkılar.

bekle beni ada. geleceğim bi gün.

3 Kasım 2009 Salı

bahar şarkısı

küçelere su sermişem türküsünü bugün ilk kez dikkatle dinledim. pek bir beğendim. yine de favorim hemen peşinden çalan şarkıdır:

bahar oldu aman,
al kese astım gül dalına
adadım yarin adına
iki göz oda...

sevdiğim yok, eşim yok
ağardı bir gün daha
ey benim şans yıldızım
gülümse bana...


gülümse.

2 Kasım 2009 Pazartesi

olasılıksız

olasılıksız...

kimden duymuştum ilk bunu? kimdiii kimdiiii?

1 Kasım 2009 Pazar

o an!

şimdi fotograf sanatçılarına ayıp olacak ama benim kameram yok. naçizane bir cep telefonum var. onunla çekiyorum.





fotografta görülen zat-ı şahaneleri benim. kolumdaki sarı bileziklerse annemin.
şöyle bir taktım. o anı fotograflamak istedim.



bu otistik özellik gösteren bir şirinin burnunu koy, ağzını koy diye yönergelerle yaptığı çocuk yüzü.
yenir bu çocuk




bu fotoğrafın adı da doygunluk. ağzıma sağlık.




doğa konusunda o kadar cahilim ki böyle yanımdan hayvan geçerken şaşakalıyorum ben.
resmen yanımdan inek yürüyor lan!




kış geldi. poway marka eşofmanlarımı giymeye başladım.



muhabbetle.

kavak yelleri

bir insanı sevmekle başlar herşey...

sait faik abasıyanık

bunu duyduğumda gençlik yıllarımın henüz başındaydım. o zamanlar başımda püfür püfür kavak yelleri esiyordu. henüz aşk ile tanışmışım. şiirler, şarkılar, öyküler... bu cümleyi de o zaman duymuştum. unutmadım da bir daha.
hep bir şeyleri sevdim. film kahramanlarını, şarkıları, şiirleri, arkadaşları, çocukları, istanbul'un muhtelif yerlerini. hepsini çok sevdim.
biraz inatçıyım ama çok değil. sakinimdir, şımarık değil. kaprisli değil nazlıyımdır. önemliyimdir ama hayattaki en önemli şey değilimdir.
tüm bu özelliklerim sayesinde/yüzünden pısırık bulunuyorum. bu beni çok rahatsız etmedi duyduğumda. hatta benim için güzel şeyler söylüyor dediğimde o kadar güzel bir şey değil bu dedi birisi. umursamadım ama. ne de olsa ben büyüğüm. ah! söylemeyi unuttum bazı şeyleri küçümseyebiliyorum.
sevgi dedim. seviyorum herşeyi. sevdiğim insanları da, onların zaaflarını da, saçmalıklarını da, yanlışlarını da. söylemiyorum da genelde. çünkü mutluluk önemlidir. yanlış bile yapıyor olsa -erdemden sapmamak kaydı ile- içimde tutarım. sevdiğim saçmalıyorsa susarım. ona bu çok saçma demekle ikimizin hayatında ne değişecek ki!yalnız biliyor musun ben çok saçmalıyorum.
.......................
önceden bahsetmiştim başka yerlerde. ben iyi bir arkadaştan öteye geçemedim pek.


uyusak büyümesek...