29 Kasım 2010 Pazartesi

miracle!

21 Kasım 2010 Pazar

evlilik mi evcilik mi

evlenmek zorunda mıyım?

evlilik her genç kızın hayali mi?

gerçekten evlenmek istiyor muyum?

peki niye herkes evlenmem gerektiğini düşünüyor?

yoksa geç kalıyor muyum?

bana çocuk diyorlar, daha ne çocuğu yaa!

...............................

bu aralar sık sık bunları konuşur oldum. daha doğrusu yukarıdaki sorulara cevap vermekten sıkıldım. verdiğim cevapları beğenmemelerindense ...
tamam bir sevgilim var. 2 yıldır birlikteyiz. kimine göre çok geç kaldık evlilik için. kimi hala uygun muyuz diye sorguluyor. ciddi miyiz acaba diye soranlar da oluyor. en zorlandığım soru bu. bilmiyorum ki ciddiyiz herhalde dediğimde herkesin yüzü gözü değişiyor.
şimdi baştan açıklıyorum. sevgilimi seviyorum. onunla birlikte olmak hayatta en çok istediğim şey. tezimin bitmesinden bile çok istiyorum :) mesela dilek haklarımı hep tezden yana kullanıyorum ya çünkü zaten en çok istediğim sey benimki.sevgilim.
onunla olmayı istiyorum ya hani, onunla evlenmeliymişim de. benim onunla ilgili tek isteğim onunla olmak. bu evlilikle de olabilir şu anki gibi de. şu anki gibi ne kadar daha sürebilir bilmiyorum. --aile-- şunu biliyorum ki şu an mutluyum. o memleketine gittiğinde özlüyorum onu. iki gün geçsin yine özlüyorum. sarılmak istiyorum. öpmek istiyorum. uyumak istiyorum. hep diri tutuyorum bunları.
evlenirsek...
onunla bir evi paylaşmak elbette çok güzel. onunla tv izlemek, kedi taklidi yapması için ısrar etmek, gitar çalması için söylenmek, sevdiğini söylemesi için umut etmek, belki eve çiçek getirmesini ummak, deniz gören ev hayalleri kurmak, yemek yapmak. yemek yapmak mı! yok o kadar da değil!
işte bunlar güzel de... eger özlemeyeceksem, öpmek için heyecanlanmayacaksam, tv için kavga edeceksek, yattığımızda birbirimize kenetlenmek yerine iteceksek...
en azından bu süreyi mutlu olduğum süreyi biraz uzatmak işime geliyor. özlemimi yitirmek istemiyorum.

sevgilim yaklaık 6,5 saat sonra bana doğru geliyor. heyecanlıyım :)

beni evlenmemi isteyen sayın dostlarım: henüz evlenmiyorum!





19 Kasım 2010 Cuma

işte öyle

dün gece yine rüyamda o o.çocuğunu gördüm. anasını sattımının herifini gördüğümde bir bisikletin tepesinde birinin ardında gidiyordum. görünce yine beni görmesin diye başımı çevirdim. yine gördüm. karşılaştık durduğumuz yerde. bir rezillik çıkmasın diye sesimi çıkarmadım. sarılmak istedi beni gördüğünde. elimi uzattım konuşmadan. sonra gidip bir masaya oturdum yanımdakilerle. o da geldi. yine çok çaresizdim.
..........................................
filmlerde olur ya yılların kabusu. bu da benim için böyle. travma sanırım bu. atlatamıyorum. eskisi gibi günlük yaşamımda pek aklıma gelmiyor ama hala rüyalarımda karşıma çıkıyor. rüyadan uyanınca aynı mutsuz sarıyor her yanımı. en büyük ayıbım, günahım, kabahatim o benim. iyi ya da kötü hiçbir şeyden pişmanlık yaşamayan ben bunları kendime yediremiyorum.

daha fazla uzatmayacağım.
...........................................
istiyorum ki .....
istemiyorum tamam.
........................................

biliyor musun onu özlediğim halde bunu ona söylemedim. bakayım kaç gün geçti? yarın bi hafta olacakmış. çok değilmiş aslında. bana onsuz günler çok geliyor. onsuz olduğum her an büyük bir boşluk. öksüzlük... söylemiyorum özlediğimi. intikam almak için değil. ona karşı kötü bir şey beslemiyorum ki adı intikam olsun. söylemiyorum. söyleyemiyorum.

işte öyle... çaresiz zamanlarımın bana yardımcı olan öbeği...

işte öyle.

günlerimi mutsuz olarak geciriyorum. ertelenmekten, geçiştirilmekten, değer verilmemekten usandım. başkalarının hayatlatına özeniyorum.

yazık.

kurban

çocukken müstakil bir evde oturuyorduk. kocaman bir bahçemiz vardı ancak araba garajı olarak kullanılıyordu. yan taraftaki amcanın bahçesi ise ağaçlı çiçekliydi. bahçesinde bir incir agacı vardı. incir agacı ile ilgili olumsuz bir şeyler duymuştum geçenlerde. ama bunun konumuzla alakası yok şu anda.
aldığımız kurbanlar o bahçede kesilirdi. genellikle büyükbaş kestirirlerdi. ben henüz okula başlamamıştım herhalde. çünkü 2. sınıfta iken taşınmıştık o evden. o kurbanlar kesilirken hepimiz -benle yaşıt olan kuzenlerim de- merakla izlerdik. bizde yarım yamalak tekbir getirmeye çalışırdık. hayavan hareket ettikçe tabi içimiz acırdı. ne var ki bu bir ibadetti. sonra çukura başı düşer ordaki kandan alnımıza bir parmak kan sürülürdü. neden sürüldüğünü hiç merak etmemiştim. sadece sürüldüğü zaman mutlu olurduk.
bugün düşünüyorum neden bundan hiç etkilenmedim ki ya da etkilendim mi? vahşet olarak hiç algılamadım ama bunun farkındayım.
.........................................
yarım kalmıs bir yazı oldu bu

17 Kasım 2010 Çarşamba

bazı sarkılar var. hayatımın en temiz zamanlarını anımsatıyor. birini az önce dinledim. o zamnlarımı, karadenizi, karadenizlileri anımsadım. güzel zamanlardı.

güneşe çevirelum
o karanlik günleri
oy güzel



çok güzel be!

7 Kasım 2010 Pazar

başka türlü bir şey benim istediğim...


dün gece ana rahminde bulunuşumun son 4. günüydü. doğuşumu kutladık beraber. 

herkesten istediğim sürpriz doğum günü organizasyonumu yaptılar. şımartılmak istiyordum. masallara taktım ya bu ara. masal gibi bir hayatım olsun istiyordum. tuvalet bile giyebilirdim. biliyordum zaten birşeyler hazırlanacağını. yıllardır bu hiç değişmedi. hep birileri -ekseriyetle aynı kişiler- doğum günümde bulundu. onlardan farklı olarak iş arkadaşlarım gelmişti. patronum da. onu gördüğümde çok mutlu olmuştum. şarkılar söylüyor, müzik eşliğinde oynuyorduk. sonra pastalarımız -çiğdemin sevgilisinin de doğum günüydü- geldi. heyecanlıydı. sıra hediyelerime geldi. genellikle doğum günlerinde en sevilen andır bu. neyse tehlikeli sularda gezindiğimi farkettim. -dikkat etmek lazım- ama bir hediye vardı ki beni çok mutlu etti. bana verilen değildi aslında beni mutlu eden. patronum bana ismimin ve -inşallah- alacağım uzman psikolog titrinin bulunduğu bir kalemlik hediye etti. bu mutlu etti ama sonrasında "dünkü konuştuğumuz konunun cevabını şimdi veriyorum" dedi. 

..................
daralıyorum. zorlasam da yazamayacağım.