29 Haziran 2009 Pazartesi

şşşt

yine sessizlik. her başbaşa kaldığımda kendi kendime konuşmaya başlıyorum. hep kötü şeyler fısıldıyor iç sesim. alışkanlık diyor. bu iyi bir şey de sayılabilir belki. yine de .....

.....................................

yok yok bu başka bir şey ;)

çocukladık, parlak yıldızlardık o zaman

yaş ilerliyor ama çocuk kalmaya devam ediyorum. öyle muamele görüyorum. öyle görünüyor. zaman zaman öyle de hissediyorum. arada büyüyorum ama. farkına varıyorum herşeyin. o zaman biraz üzülüyorum ama olsun bakalım.
kuzenlerim geldi bugün. çocukluğuma dair en renkli kareler onlar. gerçekten çocuklardık, parlak yıldızlardık o zaman. büyünce geçti. epey karardığımız oldu. tekrar parlamak için ilk güç aldığım onlardı. şimdi bakıyorum. ara ara parlıyorum. onlar ne durumda bilmiyorum. ben galiba onlara biraz daha pırıltılı geliyorum. uzaktan öyle duruyor olmak hosuma gidiyor.

yıldız.

yıldızların aslında parlak olmadığı, ışığını başka bir kaynaktan aldığı bilinir. insanlar da öyle. tutunmak için başka birine ihtiyaç duyar. iki çift güzel söze kanar. bir insanı ele geçirmek ne kolay! "yemeğini yedin mi? uyudun mu? sakın terleme. hava güzel olacakmış ona göre giyin. bak senin şarkını dinliyorum." gibi birkaç söz insanın yüreğini nasıl da okşuyor. nasıl da o kişinin varlığı seni var ediyor. nasıl açız bunları duymaya.
...................

canım sıkıldı yine. gece sürüyor. uykum var. yine uykudan kaçtığım zamanlardan şu an yaşadığım. gözlerimden nemleniyor. uykusuzluktan mı? kendimi zor tutuyorum. neden tuttuğumu bilmeden.

deniz fenerim vardı beni aydınlatan.
deniz fenerine...

28 Haziran 2009 Pazar

rüyalar gerçek olsa

yaratıcılığım başka bir şekilde kendini göstermektedir. tatil planımdan bahsettim mi önceden bilmiyorum lakin, erkekliğinden faydalanacağımız E. bizimle tatile gelemeyecek. bu durumda ç. ve benim tatil hülyalarımız yavaş yavaş suya batmaktadır. şu durumda neler yapabilirim diye düşünüyorum. yerini alabilecek şeyler şunlar:

- ne yapıp edip ikili bir tatil için evdekileri ikna etmek. (epey uğrasşmam gerek)

- çeşme, fethiye değil de daha yakın bir yerlere gitmek. kerpe, ayvalık olabilir. (annem buna biraz daha ikna oldu gibi. mekan daha yakın ya :)

- birkaç günlüğüne ikili biçimde tur yapmak. aklıma ilk gelen amasra. yaz kış farketmez. şahane bir yer. (henüz aklıma geldi ve çok heyecanlandım)

- tatile gitmeyip Allah'ın her günü İstanbul'un uzak köşelerini dolaşmak. (yine arıza çıkarır da annem bu fikrime bayıldı)

şimdilik bunlar. deniz deniz diye tutturuyorum ya ben, aslında hiçbir yere gidemezsem bile eninde sonunda bir tanıdığın yanında 3-5 günlüğüne tatil yapabilirim..

haberler böyle işte.

27 Haziran 2009 Cumartesi

tut

tutunmaya ihtiyacımız var. birbirimize tutunup hızla uzaklaşacağız.

24 Haziran 2009 Çarşamba

nefes

tam nefesimiz artık yetmiyor diyorum...

bir nefeslik daha çıkıyor.

(u)mutluyum.

23 Haziran 2009 Salı

artık kendimi yavaş yavaş ele veriyorum. sürekli ağlamak üzere oluyorum. çeşitli sebeplerden dolayı bunları durdurmak zorunda kalıyorum. en son babam sordu "ne oldu sana? diye. "bilgisayardan" dedim.
bir annem anlıyor beni. daha doğrusu bir o kıyamıyor bana. yanımda olan o. beni mutlu etmek için türlü şeyler yapıyor. börek yapmak, kola almak vs. çünkü o da benim gibi çaresiz.

üzgünüm anne, cok üzgün :(

22 Haziran 2009 Pazartesi

bir günün sonu

bugün şaka yapmaya çalışırken herşeyin içine ettim. çok üzgün ve pişmandım. genelde böyle durumlarda çok umarısz davranan ben mahvolmuştum. özür diledim. olmadı. konuşmaya çalıştım ısrarla. o da olmadı. geriye susmak kaldı. sustum sustum. sonra göz saate ilişti. zaten sessizlik benim canıma okuyordu. en iyisi kalkmaktı. belki bir şey değişirdi. kalktık. yine o lanet olası önerilerde bulundum. yol boyunca sessizlik kendini korudu. arada trafiğe sıkışmış olmanın isyanlarını duyuyordum. sanki suçlu benmişcesine içime kapanıyordum. evet, lanet olsun bu şehire. ben burdayım ama. hep burdaydım. seviyorum da burayı. yol uzadı uzadı. bitmeyecek gibiydi. geçen her dakika arada duyduğum sesler ile birlikte sessizlik iyice işkence haline dönmüştü. bir an önce herşey olsun bitsin istiyorum. sonra bir ara Yeni Türkü'nün Yağmurun Elleri çaldığını farkettim. aklıma bir şeyler geldi. bir an ısınır gibi oldum. aklıma güzel şeyler geldi. şarkı biterken yine o sessizlik vardı. ben daha fazla buna tahammül edemiyordum. ardından bir bağırışma duydum. sevdicek başka bir arabadaki şoför ile küfürleşmeye başladı. zaten yay gibi gerilmişken tuzu biberi oldu. çok korktum. o kadar korktum ki...
sessizlik bitsin diye bir an önce inmek istedim. o da olmadı. sonunda patlak verdim. öptüm ve kaçtım. eski günlerimi özlüyorum.

21 Haziran 2009 Pazar

fark var

seninle benim aramda kocaman bir

fark var

kadın ve erkek arasında duran....


ceza. allah cezanı vermesin.


bu kadınların hepsi aynı :)

kargaşa

ben mi çok abartıyorum acaba? yaşım 24. kimine göre 25. ruhum daha genç. ergen ruhum var. ondan belki böyle düşünüyor, hissediyor olmam. ergen tribi... lügatıma soktular bunu da. yine de deneyimlerim cok da abartmadıgımı düşündürüyor bana.

sıkıldım yine. yazmak istemiyorum. aglayasım geldi bak şimdi de.

ruhumu yıkasalar. ne biz kir kalsa ne de leke...

ak pak olsam.

20 Haziran 2009 Cumartesi

gemi

ah yakarlar seni...

ben her dinlediğimde için için yanıyorum.

19 Haziran 2009 Cuma

bom bom bom

bir haftadır ne huzurum var ne de tasam. yok anasını satayım. hiçbir şey yok ama neden böylesine öfkeliyim? öfkeli değilim de tersim. öfke, öfke bu. sürekli insanlara zarar vermek istiyorum kendi öfkemi bastırmak için. kalplerini kırıyprum. öyle cok acıtmadan. sadece bi çizik atıyorum. onların neşelerini kıskandığım için olabilir bu. ben bu denli sıkılıyorken yanımda birinin gülmesine tahammül edemiyorum. (şu ana kadar söylediğim en samimi cümle buydu)
hep aklıma "bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır" türküsü geliyor.

bir of çeksem,

karşı ki dağlar yıkılsa....

her yer toz,

duman...

18 Haziran 2009 Perşembe

yılan

sana dokunmayan yılan bin yaşasın demiştin. o yılan bin yıl olmasa da yaşadı. geldi seni soktu sonunda.

ağzına sağlık!

17 Haziran 2009 Çarşamba

yar bana bir eğlence...

yar bana bir eğlence...

patlamak üzereyim sıkıntıdan. imdat diye bağırsam sonra bana bir şey iyi gelse...

hayat bayram olsa.

türkçe olimpiyatları

birkaç senedir yapılan türkçe olimpiyatları herkesin gözdesi oldu. yine milliyetçilik damarları kabarmış insan ve medya tarafından şahane bir misyon olarak sunuluyor. misyon kavramının da negatif bir anlamı var. misyoner isen tu kaka bir şeyler yapmış oluyorsun. zaten misyonerlik de din ile içiçe geçmiş bir imaj olarak duruyor bende.

din misyonerliği birçok insana kendi inandığı şeyleri birilerine empoıze etmek, beyin yıkamak gibi düşünülüyor. bu şekilde adlandırıldığında çok da yanlış gelmiyor. yine de misyonerlik temsil dediğimiz şeyden de nasibini alıyor gibi geliyor.

müslümanlardaki misyonerlik daha fazla nurcular tarafından yapılıyor. elin çeşitli memleketlerine türk okulları kurarak misyonerliklerini sürdürüyorlar. bu türkçe olimpiyatları da onların eseri. adamlar veleri barklarını bırakıp dinini temsil adına o okullarda çalışmaya gidiyorlar. "önden giden atlılar" :) şahane bir tabir. onlardan eyle bizi Rabbim.

işte tüm bu dini faaliyetler ölümüne kınanırken türk dilinin yayılması, insanlara bunların empoze edilmesi, insanların yaşadıkları kültürden alıp türk kültürü ile beyinlerini yıkamaları nasıl oluyor da göğsümüzü kabartıyor anlamak hakikaten güç!

türk dili-islam dini-misyonerlik???

bu ne yaman çelişki anne!

mümin-münafıklık arasındaki ince çizgi

kendimle ilgili şüpheye düşüyorum. iman benim hayatımın neresinde? mümin mi olmaya çalışıyorum yoksa bildiğin münafık mıyım?

iman adına dua etmek, inanıyorum, oruç tutuyorum demekten başka bir yapmazken; islam adına çeşitli yerlerde duyduğum, okuduğum şeyleri gördüğümde ağlayasım geliyor. :( dogma ise dogma. inancım kuvvetli ki, O'nun istediği bir şeyin neden yapıldığını öğrenmek çok da aklımı karıştırmıyor. O istiyorken, "ben bunu neden yapıyorum?" diye sorgulamak komik geliyor. zaten ben bu dünyaya kulluk için gönderildim. tabi bu kadar dünya işine dalmışken bunları düşünmek insanın keyfine tekme tokat atıyor. nefs dediğimiz şey o kadar kaldırmıyor ki bu durumu, "lanet olsun" diyor. farkına varmadan şirke bile girebilir insan. çünkü biri sana dünyaya geliş amacını kulluk olarak söylediğinde, sen "biri istiyor diye dünyaya gelmeyi, ona itaat etmeyi" kaldıramıyorsun.
itaat etmek her zaman negatif bir durum olarak önümüze sunuluyor. çünkü modern dünyada varlığını "tek başınalıkla" ispat edilmesi gerektiğini kıçımıza doğru sokuyor. kıçımızın acısı ile baş kaldırıyoruz. "yalnızım ve güçlüyüm".
itaat etmek istemezken herkesin bize itaat etmesini bekliyoruz. anne baba çocuğuna, karı kocasına, koca karısına, arkadaş arkadaşa, abi kardeşe, patron işçisine... herkes birilerinin itaat etmesini istiyor. ama yine de itaat edilmesine karşı çıkıyor.



............................

kafam dağıldı. başka bir konuya geçiyorum.

16 Haziran 2009 Salı

limonlu bahçe


iş yeri yine beni alabildiğine huzursuz etmeye başladı. bakalım ne kadar süre sonra geçecek?


kuzenden gördüm. daha önceden duymuşluğum da vardı "limonlu bahçe"yi. kim ne demiş diye kutsal bilgi kaynağına baktığımda menüsünü buldum. hoşuma gitti. ekleyeyim istedim.


14 Haziran 2009 Pazar

joan baez

sanırım ekimdi bu şarkıyı bir oyunda dinleyeli, aşık olalı:

http://www.youtube.com/watch?v=2-11Tlrs9fU&feature=relat#16324786ed

sonra bana bir ses kaydı gelmişti. mutluydum.

kıyıköy

kıyıköy'de nerede kahvaltı yapılır? sorusu karşılığında elimize tutuşturuldu bu haritacık. amatör olduğuna bakmayın, işlevseldir. her bölgeye böyle harita çizilsin istiyorum. birileri kampanya yapsın...

marina kafede köşedeki masaya oturduysanız böyle bir manzara ile karşı karşıya kalacaksınız. bir de kahvaltı söylediniz mi.... ooh değmeyin keyfinize.
kalvaltı dediğim şeyde öyle iki lokma, kutulardaki reçel, peynir değil. ayrı ayrı tabaklarda acaip lezzetli şey bunlar. kahvaltı tabağı da sadece 10 lira. bunu öğrenince kahvaltı daha bir şahane hale dönüşüyor. afiyet olsun.



iki yanı ağaçlı köprü üstünde de sandal, kano ve deniz bisikleti kullanılabiliyor. wrak wrak sesleri eşliğinde, burnunuzda mangal kokuları duyarak gezilebilir.



yukarıdaki derenin deniz kısmından başlangıcı..






kıyıköyden karadeniz. böylesine mavi olabileceğini düşünmemiştim hiç.








şu güne kadar çok güzel yerler gördüm.
istanbul'a bu kadar yakın (2 saat mesafe) bir yerin olduğunu bilmiyordum.
e bir de sevdicekle gidilince...geçirdiğim en güzel günlerden biri oldu.
dönüş yolcuğuna kadar...
dönüş can sıkan bir muhabbete dönüştü.
...........................................................
















































































































































































































































































































































12 Haziran 2009 Cuma

çaba üzerine


aşkımızın tohumu senden geleceğini nerden bilebilirdim ki umut?

11 Haziran 2009 Perşembe

evlilik zor zanaat dostum

evet. uzun süreli ilişkiler yaşadığımı söyleyemem. evlenmedim de. yine de gördüklerim ve duyduklarım bunu söylemem için yeterli diye düşünüyorum: "evlilik zor zanaat."

henüz iki aylık bir evlilikte koca denen insan evladı bir kavga sonucu karısının zırlamalarını bastırmak için önce bağırır, sonra telefonunu yere atar, en sonda kavgayı sonlandıracak ölüm hareketini yapar. kızın bileğini tuttuğu gibi büküverir. kızcağızın bileği morarır. sonra gelir candostuna anlatır. candostunun içi parçalanır. bir şey de diyemez.


evlilik zor zanaat.

evlenecek olanlara yeterlilik belgesi versinler. yetmiyor mu? kocam size emanet programına göndersinler. adam olsunlar.

10 Haziran 2009 Çarşamba

ağlayasım var.

5 Haziran 2009 Cuma

gemi

nerden buldu da yapıştı bu şarkı bana? nasıl içimi acıtıyor her dinlediğimde. hüsnü arkan söylüyor, ben dertleniyorum. ben dertleniyorum bir daha dinliyorum...

ortak payda-farklılık

ortak payda diye bir şey var mı?

varsa bunun sınırları ne?

insan farklılıkları ile ne kadar bir ortaklıkta buluşabilir?

ortaklık nasıl bozulur?

ortaklığı sağlamak için kişiler nelerini ortaya koymalıdır?


........................................

kafam darmaduman...