30 Nisan 2010 Cuma

pipi cumhuriyeti

dünya giderek daha tehlikeli bir hala lmaya başladı. tecavüzler, cinayetler, yaralamalar... iki gram keyfin varsa bir onbeş dk haber bülteni izle hemencecik kaçsın.

cinayet falan tamam da benim en çok canımı sıkan tecavüzler. bugün gazetede bir haber gördüm. okulda öğretmenler kız öğrencileri tacizde bulunuyormuş. kızlar bunlara bir süre boyunca boyun eğmişler ama sonra bir dolaba kamera konularak öğretmeni iş üstünde! yakalamışlar. üç karede fazlası ile mide bulandırıcı. ilkinde kız masada oturup, öğretmen ise sırada oturup kıza sarılmış oturuyor. ikincisinde öğretmen kızı yanak dudak arası bir yerden öpüyor. üçüncü fotografta ise kızın bacakları öğretmenin omzunda konuşuyorlar.
ortaya çıkması için iyi bir tezgah olarak düşünülmüş belli ki. yine de buna alet olmak ne kadar alçaltıcı! o kızların neler hissettiğini merak ediyorum. 
bu gördüğüm taciz/tecavüz haberlerinden sadece biriydi. e mini mini oğlanları severken, "göster oğlum pipini misafirlere" öğretileri ile yetiştirilen toplum erkeklerinin hayatı pipilerinden ibaret sanmalarından ötürüdür her ne oluyorsa.

27 Nisan 2010 Salı

uzun süredir "sadece" müzik dinlememiştim. hep arada duydugu seyler olurdu. bu akşam  tv izlemeye başlasam da bir şey beni playlistime doğru usulca sürükledi. yalnızım ve müzik dinliyorum. tıpkı önceden olduğu gibi.
yalnızdım. müzik dinlerdim. dinlenirdim. dha gençtim o zamanlar ve sanırım güzel zamanlarımdı. çünkü bu şarkıları dinlerken yüzüme aptal bir gülümseme oturuyor. bu halimi seviyorum. cok masum geliyor.


şarkı dedim de...

dün bir tiyatro oyunu afişi gördüm ve bir şarkı takıldı dilime:

herşey bitmiştir artık, yolumuz ayrılıyor.
senin de benim gibi, içerin kan ağlıyor.
çok yalvardım bir zaman, dinlemedin hiç beni,
gururumla oynadın, artık affetmem seni

bir oyunun çıkısında rıhtıma yürüyerek söylemiştik. ne güzel bir andı.yüzümde yine bir tebessüm :)

22 Nisan 2010 Perşembe

hayal kırıklığı

bir kişi borkoli yemeyi sevmiyor diye brokolinin kötü bir şey mi olması gerekiyor?

bir kişinin hayal kırıklığına uğraması için illa ki kötü bir şey mi olması gerekiyor?

değerli olan hayal kırıklığına uğramak mı yoksa hayal kırıklığına uğramasına değecek bir şey olması mı?

peki ya pişmanlık?

elle tutulur bir şey yoksa neden pişmanlık duyulur?

yoksa bu hissettiklerim/düşündüklerim de hata mı?


çok istiyordum. en son ne zaman çıkıp dolaşmıştık hatırlamyorum bile. bu yüzden o cumartesi gününü dört gözle bekliyordum. tüm gün bizim olabilirdi. demişti ya "acıkmadık ki!" onun gibi hissediyordum "o günleri özlemiştik". ben özleyedururken o yeni planların peşindeydi. haklıydı belki de. böylesi -birkaç günlük tatil- her zaman denk gelmezdi. o tatil olan günleri benimle geçirmeyi de arzulayabilirdi. söylüyorum ya hayal ederken herşey çok güzel. herşey istediğim gibi kuruyorum zihnimde. alis harikalar diyarında oluyorum o zamanlar. hayal ettiğim gibi olmadı. o unutmuştu. ben tıkanmıştım. farketti. gönlümü almaya çalıştı. alamadı. ağlıyordum. sonra "birşeyler yapalım" dedi. arzuladığı şeyler vardı, benimkilerden farklı. izin veremezdim. bunu kendime yediremezdim. kızgın, biraz da küskünüm.







19 Nisan 2010 Pazartesi

an - la - şa - mı- yo -ruz

an - la - şa - mı- yo -ruz


anlaşamıyoruz işte. beni dinlemeyen, lafımı bitirmeden akıl verenler, nasihat edenler... gerçekten tahammül edemiyorum. bir de bunu en yakın buldugum kişiler yaptıgında iyice canım sıkılıyor.

biliyorum kendimi ifade ederken zorluk çekiyorum. düşündüklerimi hissettiklerim söz olarak dökülmüyor dudaklarımdan. bu da benim eksiğim olsun. yine de...

yine de,
azıcık sabırlı olun ve beni dinleyin. söylemediklerimi de duyun istiyorum.


halbuki ben de şaka yapıyordum. gülüyordum konusurken. sonunda "eeehh yeter" diye karşılık aldığımda hayal kırıklığına uğruyorum. daha fazla gözümden düşme diye tek çarem uzaklaşmak oluyor. telefonu kapatıyorum. hayal kırıklığım sürüyor.


12 Nisan 2010 Pazartesi

piraye

karım benim,
iyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim


piraye ne de güzel bir isim.

bir kadın böylesine güzel sevilir mi?

10 Nisan 2010 Cumartesi

zihin karabasanı

hafızamı skiyim. unuttum artık demiştim. bir iki kez de yoklamıştım zihnimi hatırlıyor muyum diye? hatırlamamış, sevinmiştim. az önce eternal sunshine of spotless mind'ı izledim. "hah! buna gerek yok" dediğim şeyi hatırladım. bok var gibi....


kızgınım kendime.

8 Nisan 2010 Perşembe

üst üste yapılan hatalar zinciri.
ben haklıyım? haklısın de. sus diyorum. susmayacağım. yeter sustuğum. sus diyorum. allah belanı versin...
gitmek mi zor, kalmak mı?

5 Nisan 2010 Pazartesi

lal

içimden geçenleri dile getirecek birine ihtiyacım var.

hissetmiyorum

"seni sevmiyorum, ikimizin tarihi boyunca bir an bile sevmedim aslında, ama bunu sana söyleyemiyorum. hiç düşünüyor musun sana sen beklemeden tek güzel söz söyledim mi, sen elini uzatmadan bir kere kolumu beline doladım mı, hatırlatmadan ne zaman doğduğun aklımda kaldı mı, hiç seni bir yere bıraktıktan sonra ardından uzun uzun özlemle baktım mı? hiç. neden benden seni sevdiğim gibi şeyler duymayı beklediğin bir ilişki içindeyiz biliyor musun, boşluktayım/birini bulamadım/işimden-okulumdan çok bunaldım, aklımdan bile geçmiyorsun normalde. ama bunu söyleyemiyorum, derdim kırılman incinmen de değil. keşke anlasan ve azalarak bitsen”.
o kadar yalnızdım ki... canımın yanmasının tek sebebi o olmasına rağmen, tek sığınına bildiğim oydu.

4 Nisan 2010 Pazar

gizli özne

ilk aşkımın nesnesi olan genç adam... aşık olmuş. çocugunun ilk aşkına şahit olan ebeveynin onuru, şefkati var içimde. yüzümde anlamsız bir tebessüm oluşuyor. sebebini çok anlamıyorum. sanırım bu hayatta yasadıgım en temiz duyguydu ona hissettiğim. o yüzden o da bu aşka pek bulaşmadıgı için herşey yolunda gitti. hiçbir zaman kızmadım ona, küsmedim de. öyle kendi kendime gücendiğim cok oldu ama yasadıgım hiçbir seyin sorumlusu o değildi ki. belki gizli özne sayılabilirdi. uzatmayayım. bu kişi simdi bir baskası için şiirler yazıyor. bir fotografında yanında sadece kaşı görünen kişi için melek diyor. daha çok ask sarkıları dinliyor. güzel bir sey yasıyor sanırım.