31 Ağustos 2009 Pazartesi

ezan sesi

aslında bu tartışma sürekli oluyor. sanıyorum ki ramazan ayına girdiğimiz zaman ise iyice alevleniyor. Allah'tı, Muhammed'di, ezandı, oruçtu herkes bir şeylere sarıyor. aslında buraya bu konularla ilgili dönüp dönüp yazmamın sebebi ekşi sözlükte bir grup çapulcunun böyle hassas konular için laf etmesidir. aslında o kadar sinirlerim bozuluyor ki, okumamaya çalışıyorum. yine de bir şekilde dönüyorum ne var ne yok diye?
anlayamadığım anasını satayım ezanla, islamla ilgisi olan bu kadar yazmıyor. derdiniz ne lan? hadi ezanı duyuyorsun da Muhammed'den (sav) ne istiyorsun? önceleri insanlar O'nun ismini anmaya utanırlarmış. yürek çarpıntıları o kadar çok olurmuş ki kalpleri yerinden çıkmasın diye sağ elleri ile kalplerini bastırırlarmış. ama ne zamandayız ki bir grup kendini bilmez böyle olur olmadık yerde atıp tutuyorlar.
inananlar ise daha sakinler. sükunetlerini koruyorlar. saldırganlık yapmıyorlar. çünkü Peygamber öyle yapmış. demiş ki Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı. böyle bir peygamberin ümmetiyiz. yani keşke ümmetinden olabilsek...
sabah vakti ekşi sözlükte ezan sesinden rahatsız olmak başlığını gördüm. yıllardır tartışıla gelen bir konudur. sesin çok yüksek olduğunu düşünenler, ezan kaldırılsın diyenler, türkçe okunsun diyenler.
yaşamımın ilk 9 yılını camiye 20 metre bile uzak olmayan evimizde geçirdim. bebekliğimde orda geçti, çocukluğumda. düşünüyorum bir kez bile ezan sesinden rahatsız olduğumu hatırlamıyorum. kendimi bırak başka bir bebeğe şahit olduğum bile olmadı. ezan dediğimiz şey olur olmaz vakitlerde okunmaz. beş vakti vardır. üstelik bize farz kılınan beş vakit namazı kılıyor olsak ezan saatlerini bekler, şaşırmaz ve rahatsız da olmazdık.
çocukluğuma dair en canlı anılardan biri bayram ve cuma namazlarında evimizin bahçesine kadar dolan cami cemaatiydi. namaz kılacaklar fakat yer bulamıyorlardı. evden onlara gazete kağıtları, örtüler atıyorduk namaz kılabilsinler diye. ve ben tüm bunlar olurken o kadar heyecanlanıyordum ki. yüzlerce insan namaz kılıyor, caminin imamının sesi yankılanıyor, ben sevinçli gözlerle onları izliyorum.
belki de ben şanslılardanım. küçükken az bile olsa İslam'ın tozunu aldığım için. şimdiki insanların hallerini gördükçe çocuğum olsun istiyorum. şu aciz halimle ona bir şeyler öğretmek istiyorum, İslam'ı tanısın, bilsin.
Ya Rabbi, onlar bilmiyorlar, bilselerdi yapmazlardı

29 Ağustos 2009 Cumartesi

vefa

eski defterler diye bir şey varmış. işten çıkarıldım. niyesi çok mühim değil. beni elimde olanlar ilgilendirdi hep. odamı toparlıyordum gidiyorum diye. öyle kitaplar dışında çok da aldığım bir şeyler olmadı. geriye bakmayı sevmem. eğer bir şey bittiyse ona ait bir şeylerin elde olması, hatırlanması kişiye bir şey sağlamaz.
bugün toparlanırken eski defter değil de- aslında o da vardı- bir sandık ve küçük hediyelerimi buldum. üzerinden çok da geçmemişti halbuki... nasıl da unutmuşum her şeyi! ben ki günlerimi onunla konuşarak geçirmiştim. hayatımın en kuytularından o çekip çıkarmıştı beni. gerekliliklerin tutsağı olarak aramızdaki muhabbete -kolay olmadı ama-bir son yazdım. ben yazdım. o sadece izledi duygulanarak. mutsuz sondu bizimki. mutlu son var mı zaten? vardır elbet.
işte son zamanlarda vefakar olmadığımı farkettim. hayatımın büyük bir kısmını kaplayan kişilerin eksikliklerini duymuyorum. kolay vazgeçtiğimden olabilir belki? sıkılıyorumdur belki? ya da acımasızım. kendimden önemlisi yok gibi. en doğrusu bu gibi geliyor bana. eskileri sevmiyorum. kullanıp kullanıp çöpe atıyorum. adice geliyor kulağa değil mi? zaten adi bir dünyada yaşayınca beni rahatsız etmiyor pek bu durum.
işten ayrılıyorum. görüşür müyüz? diyorlar. biliyorlar görüşmem. aslında görüşmek istiyorum. hayır hayır çok emin değilim. seviyorum elbette ama aklımda güzel kalsın istiyorum. tüketmeden, en tatlı yerinde jübile yapmak istiyorum.
hala soruyorlar görüşür müyüz? bilmiyorum diyorum, yalandan bir herhalde diyorum.

28 Ağustos 2009 Cuma

mektup

kimseden mektup aldım mı hatırlamıyorum. elimde çok fazla not var. çeşitli kişilerden çeşitli biçimlerden. bir de iki tane kart almıştım iki kişiden. doğum günümdeydi. çok mutlu olmuştum.
şimdi ise bir yılı aşkın süredir sanal bir dünyadan, sanal bir kişiden mektup alıyorum. zarflı değil. yazdıkları o kadar içime dokunuyor ki... eski bir dost gibi, sıcak bir kucak gibi, şefkatli kolların sarmalaması, yol gösteren deniz feneri gibi...
nadiren yazıyoruz. hele ki son mektubunu alalı aylar olmuştu. artık birbirimizi unuttuk sanmıştım ben. herşeyin sonu olduğunda inandığım gibi bu da son bulmuştu. kızmıyordum ona. o kadar güzel hatırlıyordum ki... mutlu sondu o...
geçen gün yeni bir mektup daha aldım. merak etmişti beni. nasıl heyecanlanmıştım. hemen ne var ne yok kısaca anlattım. neden birbirimizi merak ediyorduk bilmiyorum. ısrarla yazıyorduk. kim olduğunu bilmiyorum hala. isim soy isim ve Meryem'i biliyorum.
dünyada ilişki kurduğumuz kişiler ruhlar ilk yaratıldığında karşılaşırmış. ikimizin ruhunun o sırada birbirine bol bol güldüğünü düşünüyorum. gülümseme dedim. evet, o benim yüzümde açan kocaman bir gülümseme.
gözleri akvaryum gibi olmuş. :(
ışıl ışıl parlayan gözleri var onun. hep parlasın sevinçten. sevinçli gülümseyelim...

24 Ağustos 2009 Pazartesi

ramazan ayına dair aciz sözler

ramazan ayına girdik. herkesin ramazan ayı mübarek olsun. şimdi Allah'a ibadet elbette her an olmalıdır. ama söylenildiği gibi ramazan ayı müslümanların bayramı gibidir. Allah'a çok şükür ki biraz da ramazan huzur, şenlik vs diyerek çok da bok atılmıyor. renkleri sevdiğimizden midir nedir bilmiyoum minarelerden yankılanan ses, pırıldayan mahyalar, sahurdaki sesler, iftar koşturmacası, sıcak pide, orucu açmanın heyecanı ibadeti daha sevimli hale getiriyor. oruç tutan da tutmayan da bir şekilde iftar yapmaktan mutlu oluyor. akşam yemeğine gel desen kimsenin sallamayacağı buluşmalar ramazanda oluyor.
(ne uzattım be!)
ne var ki ramazan ayında oruç tutuyorum, acaip de sevaba giriyorum triplerine girilmemeli. nasıl bir yanılgıya düşüyoruz yarabbim! tutmayanları kınarken kendi kibrimizi kamçılıyoruz. iyice şeytana dost oluyoruz.
oruç tutan kibir diyor ki yılda bir ay be! bir ay yemek yeme ölmezsin.
ulan madem yılda bir sana çok gelmiyor neden 24 saatin 1 saatini namaza ayır mıyorsun? nasıl bir yanılgı içine düşüyoruz. ne kadar zavallıyız!
nefs mi büyük şeytan mı?
şeytan diyecekmiş ki "ben ona yapma demedim ki! sonra yaparsın dedim"
nefs daha büyük gibi. örnek veriyorum: az önce sabah ezanı okundu. ben bilgisayarın başındayım. namaz da kılabilirdim. çünkü çağırıyor beni. amma velakin çeşitli bahaneler sunuyorum kendime. yazmaya devam ediyorum. yakında başlarım diyorum. yakın daha da uzak oluyor.
nerden buraya geldim ki? aklımda başka şeyler vardı.
Allah'a kul olmak hem çok zor hem de çok kolay. şu yaşadığımız devirde zor. ama yapılanların ise kıymeti fazla. hz. peygamber bizim için kardeşlerim demiş. keşke Allah'ım keşke biz de onun kardeşi olabilsek :(
Hani, değişik zamanlarda “Kardeşlerime ne zaman kavuşacağım?” diyerek hasretini ifade eden Hazreti Rasul-i Kibriya’ya Ashâb-ı Kiram’ı: “Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” demişlerdi de, O: “Siz bilakis benim arkadaşlarımsınız. Benim kardeşlerim o kimselerdir ki, beni görmeden bana iman ederler. Ben onlara müştâkım, onları görmek için özlem içindeyim.” Karşılığını vermişti. [Kenzü’l-Ummal, H.No: 34583]. Bir başka vakit ise şöyle diyecekti: “Ne olurdu, keşke kardeşlerimle karşılaşsaydım, görüşebilseydim. Ben onları gerçekten çok seviyorum. Çünkü onlar beni hiç görmeden tasdik edecekler ve çok seveceklerdir; öyle ki, onlardan birinin yanında ben, kendi baba ve evladından daha sevgili/sevimli olacağım.” [Kenzu’l-Ummal, H.No: 34584].
ertelememek lazım ya da neyi ertelediğimizin farkına varmak lazım.
yine aklımdakilerin dışına çıkıp başka yerlerde gezindim. Rabb'im bize merhamet ettiklerinden eylesin.
amin.

15 Ağustos 2009 Cumartesi

facebook

bununla ilgili herhalde bir ben yazmamıştım. haydi bir iki kelime de ben edeyim. ama sonra.. annem yemeğe cagrıyor.


---coming soon---

"facebook"
öyle eleştirmeyeceğim. sadece takıldığım olay insanların hayatlarını herşeyiyle ortaya koymaları. nerde ne yaptı hepsi yakın uzak farketmez biliniyor. elbette amaç paylaşım da bu kadarı çok değil mi? en azından herkes değil bir kısmı bunu bilse. delirenler var ya. teoman konserine gidip cepten internete girip "cagla teoman'ı bekliyor". bbg evi gibi, heyecanla izliyoruz. öyle bıt bıt konuştuğuma bakmayın bayağı takılıyorum ben siteye. hatta bazen kendimi gülümserken buluyorum. benim daha önceden gördüğüm ama bakıp geçtiğim bir fotoğrafa sevgilisi bakıp "ne kadar güzel gülüyorsun bir tanem" diyebiliyor. yan yana, birbirine bakan gülen yüzler çok hoşuma gidiyor.
aşkın sadece platonik yaşanabileceğine inansam da güzel şey be!
sevişin...

bir dost

tekrar o eski huysuz, suratsız, mutsuz halime dönüyormuşum...

aynaya bakınca hak veriyorum. üzülüyorum :(

14 Ağustos 2009 Cuma

eski günlerimi özlüyorum. üniversitenin ilk yıllarını, heyecanımı, ateşimi... hala gencim böyle dediğime bakma ama artık çok usturuplu bir hayat yaşıyorum. iki düşünüp bir konuşuyorum. daha sabırlıyım. duygularımı kontrol altında tutuyorum. yüzüm belli etse de dilimi tutsak ediyorum. oyunun kurallarına göre oynamak var ya hani, nasıl da sinir olurdum. öyle bir insan oldum. oyunu kurallarına göre oynuyorum artık. becerebildiğim kadarı ile. oluyor sanırım yavaş yavaş. sıradan olmaktan ölesiye korkarken -ergen tribi diyecek bir kısmı buna- sıradanlığın kölesi olmuşum.
-iç ses: farkına vardın mı? hepsinde di'li geçmiş zaman kullanırken, sıradanlıkta mış gibi oldum. sanırım elimde olmayan sadece buydu. üzüldüm halime-
.....
neyse dağıldım. farid farjad çalındı kulağıma. nasıl içli çalıyor. parça parça oldum

11 Ağustos 2009 Salı

arnavudim

inat konusunda hep bir baş önce giderler, çabuk sinirlenebilirler hele ki damarlarina basmaya hiç gelmez.pirasa hakkinda herkezden çok sey bilirler. çok uzun boylu değildirler ama güzel insanlardir. aile bağlari pek bir kuvvelidir, onuncu göbekten kuzenlerini bile kardeşlerinden ayırmazlar.kadinlari hamur işleri konusunda pek bir becerikli olur; hemen her çeşit malzeme ile incecik yufkalardan börek hazirlama potansiyeli en üst sinirdadir. diger yemekleri de lezzetlidir. cigerleri meşhurdur.göşterişi pek severler. ünlü dügünlerinde kadinlarin kuyumcu dükkani gibi bir sürü ziynet esyasi ile görünmeleri adetlerindendir. lükse ve gösterişe düşkünlükleri ile günlerce süren düğün törenleri yaparlar.beyaz tenli kalmaya özen gösterirler. çalişkandirlar.arnavut erkekleri zordur, çünkü biraz maço olurlar. geleneklerinden ötürü sürekli hizmet ve şımartilma beklerler.-inadıyla ünlü bu insanlar tüm insanlar arasında hemen farkedilirler. kadınları uzun boylu,beyaz tenli,çoğunlukla yeşil gözlü,balık etli,güçlü erkekleri kadınlara göre daha kısa * çok yakışıklı,mavi ya da ela gözlü gene güçlü olur. inatları ünlüdür ancak bu inatları genelde yapıcıdır.dedikleri dediktir. sözlerine sadıktırlar. inatları deliliğe vurur. bir kere ağızlarından çıkan sözün yaparlar,yapılmasını isterler,yapılmadığı noktada olay çıkarırlar.dostlukları ömür boyu olduğu gibi düşmanlıkları da öyledir. sabırsızdırlar. dünyanın hemen hemen her yerine dağılmışlardır. osmanlıda en önemli paşalar bunlardan çıkmıştır derler. arnavutlara kız verme kız al diye bir öneri vardır aslında doğrudur ama ülkemizde yanlış anlaşılmıştır.evet arnavut kadınları ve erkekleri fena halde ehl-i keyf olduklarından kendilerine hizmet edilmesini isterler. bu toprakların genelinde hizmet eden de gelin olduğu için onlarda da öyledir.ancak ve ancak arnavutlar kadar kadına saygı gösteren bir topluluk az bulunur. kadınlar asla ve asla dövülmez,sövülmez. karısına el kaldıran koca bizzat kendi babası tarafından evden atılır,töreleri böyledir.hamile kadına kocası hizmet eder.kız çocukları erkek çocuklarından daha fazla önemsenir.namus kavramları bacak arasında olmadığı için kız ve erkek çocukları büyürken ayırt edilmez. kumalık müessesesi asla ve asla yoktur. zevke düşkün olduklarından geleneksel yemekleri geleneksel müzikleri ve folklorleri çok gelişmiştir ve kendini korumuştur.özellikle acıyı,ekşiyi çok severler. arnavut kızları evde eğitim almasa bile uğraştığında çok da kasmadan yüzlerce güzel yemek yapar.ellerinin ayarları iyidir yani.kırmızı eti pek severler.hemen hemen herşeyin üstüne köftenin bile limon sıkarlar. onurlarına düşkündürler,verdikleri sözden biraz da bu yüzden dönmezler.kadınları saçlarını çok çok uzatırlar * sevdikleri öldüğünde kadın saçını keser.bu bir gelenektir. tarihi açıdan bakarsanız da en eski balkan milletidir. arnavutluk,makedonya,tiran,kosovada çoğunlukla yaşarlar. ilir ırkından geldikleri kabul edilir. şu anda ülkemizde mübadeleler sonucunda sayıları 7 milyona ulaşmıştır.daha öncesi bilinmemekle beraber osmanlı padişah analarının türk soylu sayılanlarının hemen hemen hepsi arnavuttur. osmanlının önde gelen paşalarının çoğu da *. nedeni güçlü iradeleri,inatları,savaşçı yetenekleri olmaları sayılmaktadır.sır saklamayı iyi bilirler ve en büyük kuralları ahde vefadır.yani sözünü tutma,söz verdiğin kişiye vefalı olmadır.bu yüzden kadınları ömürlerinde tek bir erkeği sevmekle gurur duyarlar.buna bir zorlama olmasa bile en modern arnavut kızı dahi bir erkeğinin olmasını ister ve bunu söylemekten de çekinmez.ukala oldukları söylenir,doğrudur ancak kendi aralarında bunu pek yapamazlar. lafı gediğine koyma,ayar verme ve laf sokma konusunda üstaddırlar.


----alıntıdır----

bana kalan kısmı yaşantıdır.